Kül Filmi | Kül Filmi Konusu | Kül Filmi Eleştiri | Film Önerileri 2

Table of Contents

Kül Filmi | Film Önerileri 2

Kül Filmi, 9 Şubat 2024 tarihinde Netflix üzerinden yayınlamış bir Türk filmidir. Filmin yapımcılığını Ay Yapım yapmaktadır. Senaristi Erdem Işık olmakla beraber yönetmen koltuğunda Erdem Tepegöz oturmaktadır.

Kül Filmi Konusu

Kül Kitabı Konusu

Kül filmi aslında kül adlı bir kitaptan esinlenilmiş gibi izleyiciyle buluşturulmuş. Bu yüzden hem filmin hem de kitabın konusu şeklinde yazmak istiyorum.

Film, ana karakterlerin evliliklerinin 10. yılını kutladıkları bir davetle açılıyor. Kenan ve Gökçe Urkan. Urkan yayınevi sahibi olan Kenan, 40 sene önce babasının kurduğu bu yayınevini hâlâ ayakta tutabilmeyi başarmıştır. Gökçe ise Nişantaşı’nda bir butik sahibidir. Yayınevine gelen kitapları önce eşine okutur, eşi Gökçe’den aldığı geri dönüşe göre eserin sahibiyle iletişime geçer.

Kül kitabı, diğer eserlerle beraber Gökçe’nin eline ulaşana kadar kendini izleyiciye seyrettirir. Gökçe kitabı eline aldıktan sonra hayatında birtakım olaylar gerçekleşecektir.

Kül, bir kadın tarafından M isimli bir adamı anlatan, Balat sokaklarında geçen bir hikâyedir. Kadının aşkı öyle doludur ki kitaba bile sığmıyor, hayallere karışıyordur. Tanıştıkları andan, ayrıldıkları ana kadar kitapta geçen her olay Gökçe’nin kitabı yaşamaya çalışmasıyla beraber anlatılıyor.

Kenan Urkan’ın ifade edişiyle bu filmin özeti fictophilia olarak geçer.

Kül Filmi | Kül Filmi Konusu | Kül Filmi Eleştiri | Film Önerileri 2

Kül Filmi Eleştiri

Gerçekten de “hayatımı yazsan roman olur” cümlesi bu filmde biraz anlam kazanmış gibi duruyor. Bu kitabı ben yazsaymışım ya da bu kitap basılsın da okuyayım diyen kişilerin ilk sırasına beni yazabilirsiniz. Beni filme çeken daha çok kitaptaki hikâyenin özgünlüğü olmuştur.

Film 1 saat 40 dakika olmasına karşın, en azından beni yarım saatlik bir kısmında tutabildi. Kendini merak ettiren bir yanı var fakat bazı olaylar erkenden gerçekleşiyor bazıları ise geç. Örnek vermek gerekirse Gökçe’nin kitabı okuduktan sonra M isimli insanı arayıp bulmasında geçen süreyle, Kenan’ın kitabı okuduktan sonra M’yi bulma süresi arasında dağlar kadar fark olduğunu düşünüyorum.

Bir de filmde desteklenmeyen, altı doldurulmamış yan karakterler var. Mesela Gökçe’nin annesi; onu birkaç kere huzurevinde, hafızası pek iyi olmayan bir yaşlı olarak görüyoruz ya da oğullarıyla yaşanılan sorunları veya yayınevlerinde uzun zamandır anlaşmalı oldukları yazar Taner Alper. Hiçbiri altı doldurulmayan sorunlar ve izleyiciye sade şekilde aktarılıyor.

Ben bu filmin, filmden çok dizi olmasını daha doğru bulabilirdim. Çünkü Kenan ve Gökçe’nin evliliklerinin sorununu göremiyoruz. Gökçe’nin cinsel hazzı alamadığı mesajı veriliyor, bundan olabilir diyorum. Gökçe’nin annesi ile konuşurken hafızasından dolayı bir anda Kenan ile evlenmesi gerektiğini söylüyor, bundan olabilir diyorum. Konuyu annesine getirince acaba hafızasını kaybetmeden önce bu evliliğe karşı mı koyuyordu diyorum, ortaya bambaşka bir neden daha çıkıyor.

Gökçe, Kenan’ın gölgesinde kaldığından bahsediyor fakat filmde bu mesaj net olarak verilmiyor. Çocuklarının öfke problemi olduklarını öğreniyorlar. Fakat ailenin ilişkisine bakılınca “şımartılmış” profili çocukta net değil. Yalnızca sert bir tepkinin ertesi günü öğrenilen bir “öfke problemi” durumu.

Yazar Taner Alper var. Kenan Urkan, bu yazarın son eserini Urkan yayınevinde basılmaması hakkında bir sohbet açıyor. Burada bile kitapları çok satmaması ya da eskiyen bir yazar gibi nedenler yerine yazma stiline, bakış açısına verilmiş bir mesaj var. Orayı da filmin en sonunda bağlamak için önden sadece reklamını yapıyorlar diyebilirim.

Belki bir dizi olsaydı. Gökçe’nin kitabı okurken M’yi araması, onu neden bulmak istemesi ya da onu bulunca neden ona kocası Kenan’a baktığı gözden farklı bir gözle baktığını anlayabilirdim. Çünkü burada mantıksız olan evli ve mutlu gözüken bir insanın, bir kitap karakterine aşık olmasından sonra evliliğini tehlikeye atıyor olması. Elbette ki bu nedenin altı doldurulduğunda film daha akıcı ve merak uyandırabilirdi. Daha sonra Taner Alper’i neden istemediklerini anlayabilir, Gökçe’nin annesi ile evlenmeden önce konuşmaları bu evlilikten kolayca vazgeçebileceğini destekleyen nedenleri öğrenebilirdim.

İşte film ara sahnelerinde gereksizce-ya da süreyi doldurmak için-bu ayrıntıları vermeseydi ben yalnızca kitabın hikâyesine odaklanabilirdim.

Açıkçası; Gökçe’nin kitabı okuduktan sonra M’yi araması, Kül kitabının yazarının bulunma aşaması ve yüzleşmeyi içeren sahne dışında beni filmde heyecanlandıran başka kısım olmadı. Çünkü Kül bir film yerine dizi olsaydı. İzleyiciyi daha da meraklandırabilir ve güzel bir final yapabilirdi.

Son sahneye gelecek olursak, izleyiciye açık bir dünya bırakıyorlar. Ben bu tarz finalleri sevdiğim için sorun görmedim. Fakat her izleyici için durum aynı olmadığı için ucu açık biten bu sona olumsuz tepkiler de gelmiştir.