Kategoriler
Arkeoloji

Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset | 2019

Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri

Şirince Arkeoloji Derneği tarafından 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nda gerçekleşen bombalı saldırıda hayatını kaybeden arkeoloji öğrencisi Dilan Sarıkaya anısına, 2019-2020 akademik yılında ilk kez Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri’ni verdi. Sanat Tarihi ve Arkeoloji öğrencilerinin katılabildiği yarışmaya; “Anadolu arkeolojisinin ve kültürel mirasının geleceği” veya “Arkeoloji, çevre ve siyaset ilişkisi” konularında yazdıkları özgün denemeler yazılması istendi. Dernek tarafından birçok kişi arasından seçilen en iyi 15 yazar, 2 biner TL ödül kazandı ve yazılan deneme yazıları Şirince Arkeoloji Derneği sitesinde yayınlandı. Diğer yazılara ulaşmak için tıklayınız.

Ben de ödüle hak kazanan 15 yazardan biriydim. Öncelikle beni destekleyen, tavsiye mektubumu yazan ve deneme yazımın üzerine konuşup fikir aldığım Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğr. Gör. Dr. AYŞİN KONAK’a teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum.

Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset
Arkeoloji Öğrencisi Dilan Sarıkaya

Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset

Arkeoloji bir bilim dalı olduğu gerçeğini hızla yitirmektedir. Bunun ana iki nedeni; işsizlik ve defineciliktir. Bu iki neden birbirleriyle bağlantılıdır. Bilinçsizce tahribat yapan tarihi eser kaçakçıları ya da tarihin teröristleri, arkeolojik buluntulardan yola çıkarak çeşitli kültürleri anlamaya çalıştığımızı görmezden gelmektedir. Arkeolojik buluntuları sadece kazı yaparak ortaya çıkardığımızı ve kendilerinin de bu işi yapabileceklerini düşünmektedirler. Böylece geçmiş tarihi aydınlatmanın birer aracı olan arkeolojik buluntuları kendi bağlamından kopararak hem arkeologlara hem de arkeolojik bilgi birikimine zarar vermektedirler. Arkeolojik buluntuların zarar görmesine engel olan müze ve koruma kurulları gibi çeşitli devlet kurumlarında yeterli istihdam açılmaması zaten var olan işsiz arkeologlara binlercesini daha eklemektedir.

Bütün bu olumsuzlukların arasında köprüsü kurmak zor değildir. Nasıl ki bir tohum bir fidanı, bir fidan bir ağacı, bir ağaç bir ormanın oluşmasına katkı sağlar; üniversitedeki arkeoloji bölümlerinde açılan fazla kontenjan, yetersiz istihdam ve bilinçsiz tahribat bir zincirin halkaları gibi birbirine eklenerek geçmişin çok yönlü araştırılmasını sağlayan arkeolojiyi bilim dalı olmaktan çıkarmakta, gerçekliğinin yitip gitmesine neden olmaktadır.

Beşiği Afrika’dan yola çıkan insanın dünyaya yayılımında önemli rotaların üzerinde yer alan Anadolu, tarihöncesinden günümüze, çağlar boyunca birçok topluluğa ev sahipliği yapmıştır. Anadolu coğrafyasından kaynaklı birçok mikro klima ve çevre çeşitliliği sunmaktadır. Bu özelliklerden dolayı ülkemiz çeşitli çevre koşullarına uyarlanmış çeşitli kültürlerin ortaya çıkması için önemli bir sahne olmuştur. Tüm bu nedenlerle de bu toplulukların geçmişini aydınlatabilmek için birçok somut buluntuları barındırmaktadır.

Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklâl Marşı’mız da yazılan “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!” dizesini bir de bu bakış açısıyla değerlendirecek olursak, toprağımızın altında yatan şehitlerimizin yanı sıra insanlık tarihimiz konusunda da dikkate değer bilgi gözler önüne serilecektir. Lâkin bütün bu eşsiz özelliklerine rağmen bilinçsizlik, bizlere altın tepside sunulan somut verileri yok etmektedir. Ülke değerlerimiz, ‘değer’ adı altında söylemeye utandığım, kişisel çıkarlarına maddi gelir sağlamaya çalışan insanlar tarafından sömürülmekte ve bu durum, arkeolojinin kanayan yarası hâline gelmektedir.

Bu yara yıllar boyunca kanamaya ve açılmaya devam ederek bütün kültürel olgulara zarar vermeye ve ‘biz’leri oluşturan ‘ben’leri bütünden ayırmaya devam etmektedir. Çünkü bölerek gidilen yol, her zaman bütünü yenmekten daha hızlı ve kolay olmaktadır.

Türkiye’deki arkeoloji; artık bizi değil, beni ve aynı zamanda bencilliği temsil eden ve bilim özelliğini yitiren bir alana doğru ilerlemektedir. Bunun nedeni tarihin bilinmeyen değeri, gelecek yeniliklerin bizi benliğimizden uzaklaştırma korkumuz ve kısa vadede gelecek paranın uzun vadenin getirilerinden daha cazip gelmesidir. Bilinçsizce yapılan tahribatlar, nam-ı diğer definecilik ve uzun vadede işlevsel olmayan politikalar yüzünden işsiz kalan arkeologlar ve arkeolog adayları her gün sohbet ettikleri insanlar karşısında; işsiz, mezar kazıcısı ve defineci diye alay konusu olabilmektedirler.

Varlık içinde yokluk çekmenin betimlenmiş hâlini gördüğümüz ülkemizde, buna sebebiyet veren en önemli etken yine biz insanlarız. Bu cümleyi destekleyen en güzel-en kötü-örnek insanların yaptıkları inşaatlardır. Herhangi bir buluntu açığa çıktığında, daha derinine inmek için kazılan zaman, inşaat sahipleri açısından maddi zarar olarak görülmektedir. Bir an önce inşaatına devam etmek ve geçen zamanı en az kayıpla kapatmak isteyen arsa sahipleri, karşılaştıkları bu durumlar karşısında hiçbir yere haber vermeden kepçeyi vurup geçmeyi ya da üzerini betonla kapatıp, toprağın altındaki var olan gerçeği gizlemek istemektedirler. Haber veren arsa sahibiyse en kısa sürede bu işin içinden çıkmayı arzulamaktadır. Zaman nakittir sözü bu yüzden arkeolojinin düşmanı olmaktadır.

Burada definecilik, arkeologlar, işsizlik ve siyaset gibi birkaç konuyu başlıklar halinde irdelemekte fayda vardır.

Definecilik: Nasıl ki taksiler için korsanlar, denizler için korsanlar mevcutsa, kendisini defineci diye adlandıran tarihi eser kaçakçıları tarihimizin korsanları olmaktadır. Bilinçsizce yapılan tahribatta; ülke değerlerini yıkmak, doğa güzelliklerini yağmalamak ve bu kadarıyla da kalmayıp arkeoloji bilim dalını basite indirgemektedirler. Kısa vadede ceplerine dolduracakları 3-5 kuruşun peşinde olmaktan başka amaçları yoktur. Tarihi güzelliklerimizin gün yüzüne çıkarılmasına da karşı durmaktadırlar. Fakat hiçbir zaman bu durumun olumsuz bir şey olduğunu düşünmemektedirler.

Dışarıda mesleğini yapamayan onlarca işsiz arkeolog varken, defineciler kendileri için yasa ve bu konular hakkında bir düzenleme beklemektedirler. Bunun için sosyal medya üzerinden gruplar açıp fikir beyan eden defineci diye adlandırılan tarihi katledenler, hadsizliklerini dergi çıkartacak kadar ilerletmişlerdir. Sosyal medya üzerinde sürekli iletişim hâlinde olup buldukları her objeyi ve kabartmayı geçmişte kalan herhangi bir hazine haritası şeklinde yorumlamaktadırlar. Yapılan bu bilinçsiz bilgi paylaşımı, herhangi bir insandan çıkan yalanın, kendisine döndüğünde inanılan doğru olmasına sebebiyet vermektedir.

Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset
Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset

Tarihe, arkeolojiye ve en çok da işsiz arkeologların kazılarına zarar vermektedir. Yalnızca arkeoloji bilimiyle uğraşan bilim insanlarına değil, bu ülke için emek harcayan çiftçisinden askerine, öğretmeninden yöneticisine kadar olan her insan için önemli rol oynayan tarihini yerle bir etmektedir. Definecilik bir meslek dalı değildir. Definecilik, zaten var olan bir meslek dalının-arkeoloji-korsanlığını yapmaktır. Hem yapamadığımız kazıların alanlarını tahrip etmekte hem geçmişin kapısını aralayacak anahtarları yok etmektedirler. Bu duruma karşı henüz onları durdurabilecek bir eylem olmaksızın “Arkeoloji” bilim dalı da gözler önünde önemini yitirmektedir.

Arkeologlar: İnsanları bilinçlendirmemek, kendini gülünç duruma sokan diğer insanlara karşı sessiz kalmak da yine arkeoloğun suçu olmaktadır. Başkasına söylenmeden önce arkeolog öncelikle kendisini eleştirebilmelidir. Kendisini yetiştirip, arkeolojik bulgular üzerinden haksız kazanç sağlayan ve tarihi değerlerimizi başka ülkelere kaçıran ya da satan insanlara karşı dik durmalı ve onlara karşı gerekirse savaş hâlinde olabilmelidir. Ama arkeoloğu asıl sorun hâline getiren özelliği, edindiği bilgileri kimliğini kullanarak satmasıdır. İşsizliğin büyük bir sorun olması gerek çaresiz kalan gerekse bu iş için hazırda bekleyen taze mezun arkeologların başvurduğu adresler olabilmektedir. Bu durumlarsa definecilerin daha hızlı tarihi eser kaçakçılığı yapmasını sağlamaktadır.

İşsizlik ve Siyaset: Çok fark ettirmese de mantık çerçevesi içinde baktığımızda birbirini tetikleyen iki ana hat vardır. Bunlardan biri olmasaydı diğeri de olmazdı.

Arkeoloji denince akla ilk gelen işsizlik kavramı, günümüzde diğer işsizlik alanlarında olduğu gibi artık göze batan bir olgu olmaya başlamaktadır. Bu durumu önlemek adına imza toplama kampanyaları yapılmış olsa da açılan istihdam sayısı Türkiye’deki arkeoloji bölümü bulunan üniversite sayılarını geçmemektedir. Her geçen yıl mezun ve işsiz arkeologlarımızın sayısının artmasına rağmen üniversitelerdeki kontenjan sayılarında da hiçbir azalmaya gidilmemektedir. Bu duruma karşın hâlâ Türkiye’nin farklı bölgelerindeki üniversitelerde Arkeoloji bölümünün kurulması için çalışmalar yapılmaktadır. Durum böyle olunca, arkeologlara hak ettikleri değer verilmezken neden hâlâ işsiz arkeolog yetiştirme çabası içerisinde olduğumuzu anlamak oldukça güçtür.

Her şehre açılan üniversiteler, eğitim sisteminin içerisinde bulunduğu vasat duruma rağmen, mutlaka açılması gerekli görülen ek fakülteleri beraberinde getirmektedir. Bu gerçekten yola çıktığımızda karşılaştığımız başlıca sorunlar arasında kazılara katılamama ve arkeoloji bölümlerinde okutulan eksik müfredat gelmektedir. Arkeolog adaylarının, yetersiz maddi kaynaklar yüzünden kazılara katılamamaları, eksik müfredatla eğitim almaları, staj yapma zorunluluğu olmadan okullardan mezun olmaları, niteliksiz işçi olarak yetişmelerine neden olmaktadır.

Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset
Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset

Fotoğraf: Ron Lach

Arkeolojik çalışmalar için elverişli olan ve yer altında geçmişi aydınlatabilecek, geleceğimize yön verebilecek tarihi zenginliğimizin; yeterli maddi kaynak yaratılmamasından ötürü yitip gitmesiyle karşı karşıyayız. Neden maddi kaynak bulamıyoruz, konusu herkesin merak ettiği ama hiçbir zaman cevabını tam olarak öğrenemediğimiz bir sorudur. Oysa tarihi güzelliklerimizin bize kazandırdığı turistik kazançlar, yeni kazılara ve yeni arkeologlara yeterince istihdam açılabileceğini göstermektedir.

Yanlışın önüne geçmek için insanlarımıza iyinin ve kötünün ne olduğu anlatılmasına rağmen, kötünün önüne geçemediğimizden dolayı her geçen gün birçok yanlış birikerek arkeolojiye, arkeoloğa ve aynı zamanda tarihimize zarar verilmektedir.

Aslında gerek arkeologlar gerek sanat tarihçileri gerekse bu ülkeye gönül vermiş her vatanseverin bilinçlenmesi demek, içinde bulunulan durumdan kurtulmak için, diğer insanları da bilinçlendirmek demektir. Bu bilinç yeni istihdamlara ve bilinçsizce tahribat yapan tarih “teröristlerinin” son bulmasına neden olacaktır. Örnek vermek gerekirse böyle bir bilincin geliştirilmesinden sonra tarlasında çalışan bir çiftçimiz, toprağını sürerken bir eserle karşılaştığında bakanlığa haber verecektir. Eserin tarihi değeri varsa gerekli araştırmalar yapılacak ve daha büyük birçok esere ulaşıldığında çiftçiler ve köylüler; kazı ekibinin bir parçası olacak ve yaşadıkları yer turistik açıdan önem kazanacaktır.

Yani bunun haberini veren bilinçli çiftçi tarihin aydınlatılmasına hem yarar sağlayacak hem de maddi bir kazanç sağlayacaktır. Bu gibi basit bir bilinçlendirme çalışmalarıyla tarihi değerler kaybolmadan tarih yazılacak ve arkeoloji bilimi hak ettiği yere ulaşacaktır.

 

Daha fazla arkeolojik içerik okumak için tıklayınız.

Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset Dilan Sarıkaya Arkeoloji Ödülleri | Türkiye’de Arkeoloji Çevre ve Siyaset

En çok okunan yazıma göz atmak için;

Türk Mitolojik İsimler | Mitolojik Tanrıça İsimleri | Mitolojik Tanrı İsimleri 2024 | 25 Harf


Kendi İçine Yazar sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir