Kategoriler
Podcasts

Karma Hikâyeler Sezon 2 Bölüm 2

Karma Hikâyeler Sezon 2 Bölüm 2

2. Sezonun ikinci bölümünde tam tamına 76 kelime söylendi. Bu kelimeler şu şekilde;

Özür dilerim, hasretlik, gurbetlik, okyanus, yakamoz, sade, soda, peçe, oduncu, füzyon, yaşam, ölüm, sergüzeşt, hemdem, ense kökü, göz kapağı, paralel evren, pimpirikli, müşkülpesent, yetenekli, mütevellit, merhaba, günaydın, karamsarlık, çaresizlik, acı, gülümseme, nevroz, rehabilitasyon, ferahlık, bilmem, verebilir miyim, engel, kanalize, hastalık, bal, süt, değerli, ön görmek, yardım istemek, bisiklet, topaç, merdiven, kümülatif, avantaj, küre, asfalt, takip, yüzük, sikke, siklet, siklamen, süpürge, cadı, uçmak, portakal, demlik, tabure, manifesto, trajedi, palavra, mantıklı, anlıyorum, fena değil, aheste, kiraz, ılıman, ihanet, ümit, hayal, sicim, nümayiş, yeşil, tente, kelebek, dünya.

Karma Hikâyeler Sezon 2 Bölüm 2
Karma Hikâyeler Sezon 2 Bölüm 2

Özür dilerim, hasretlik gurbetlik demeden düello sahnesine çıktığım için. Oysa okyanusları aşarken, yakamoz altında sade sodamı yudumluyordum. Düellonun peşine düşüp, arada geçen zamana peçe çekmiştim. Şimdi oduncunun kapısında otururken aradan geçen zamanı biraz olsun anlatmak istiyorum. Fakat sağ tarafımdaki iki gencin de füzyon tartışmalarına kulak asmadan edemiyorum. Dikkatimin çok çabuk dağılmasına bir türlü engel olamazken, bir darbe de düşüncelerim de geliyor. Bir tarafta yaşamın başındaki çocuklar, diğer tarafta ölümün kıyısındaki ben…

Buraya gelen kadar yaşadığım sergüzeşt birazdan son bulabilirdi ve benim yanımda, hemdem diyebileceğim bir arkadaşım bile yoktu. Beni ense kökümden göz kapağıma kadar tanıyan tek bir insan yoktu. Belki paralel evrenlerimden birisinde beni iyi tanıyan, dostum diyebileceğim pimpirikli müşkülpesent aynı zaman yetenekli ama mütevaziliğinden mütevellit yeteneğini ön plana çıkarmayan bir arkadaşım vardır. Beni gördüğü zaman merhaba diyebilecek, günaydın mesajlarımı eksik etmeyecek bir başka arkadaş daha paralel evrenlerimden birinde neden olmasındı?

Ölümün kıyısındaki karamsarlığımı çoktan unutmuş, farkında olmadığım bir çaresizlik içerisinde benim de farklı evrenlerde arkadaşlarımın olabileceği düşüncesi yüzümde acı bir gülümseme bırakmıştı. Düellonun, nevroz zamanına gelmiş olması, insanlara huzur olacak şekilde rehabilitasyona girmiş havası katmasının yanı sıra ölümün kıyısında kol gezen bana, şeytan ile küçük bir sohbet imkânı veriyordu.

“Bana ferahlık verebilir misiniz?”

“Bilmem, verebilir miyim?”

Şeytanın bu engelleri karşıma daha önce de çıkmış, öksürüğü ve yüksek ateşi birbirine kanalize etmiş, ortaya farklı hastalıklar çıkarmış ve her ne hikmetse ballı sütü içmem değerli bir şifa sunmamıştı bana. Bu yüzden şeytanın belirsiz konuşmasına bel bağlamadan yerimden kalktım ve yardım istemek adına yoldan bulduğum bir bisiklete atladım. Ucuna bir ödül konsa da bu düellonun yasal olmadığını düşünüyordum. Tabii ki bu düşünce ben ölüme daha da yaklaştığım zaman ortaya çıkmıştı.

Topaç oynayan çocukların arasından bisikletimle bir hışım ile geçerken, merdivende oturan genç delikanlılar arkamdan küfür ediyorlardı. Geçen her dakika ölüme yaklaşmak, aklımdaki düşünceler, kümülatife ediyor ve bu durum artık bana hızlı düşünme avantajımı kaybettiriyordu.

Bisikletin aynasından geriye doğru baktığımda bir küre asfaltın üzerinden beni takip ediyordu. Yakalanma ihtimaline karşın üzerimde en değerli olabilecek olan yüzüğü-ki bu yüzük sikke kadar değeri olan ve ağır siklet şampiyonasından envanterime kaptığım bir yüzük-yolda gördüğüm siklamen çiçeklerinin arasına atmaya çalıştım. Tam o sırada ne hikmetse-ki varlığına asla inanmadığım-süpürgesiyle bir cadı uçarken yüzüğümü havada kaparak portakal bahçesinin içerisine girdi. Demlikler, tabureler portakal bahçesinin içerisinde havada uçuşurken, gözden kaybolan cadı arkasında manifestoya hazırlanan bir grup yerli bırakmıştı. Portakal bahçesinin içerisinde trajediyle sona eren bu toplantının ardından gerçek öğrenildi, palavralarla hazırlanılmış bir metin.

Mantıklı olarak ben bisikletimi o esnada sürmeye devam ediyor ve köy meydanına kadar sıçramış olan bu kargaşanın içerisinden duyduğum birkaç kelimeyi anca anlıyordum. Fakat yine de bir grup yerlinin bu gizli toplantısını yeteri kadar anlamak için birkaç kelimeyi duymak fena değildi. Arkamdaki küreyi atlatmış, düellodan kaçmış ve aheste aheste bisikletimle ilerlerken, kiraz bahçesini de görünce bu ılıman iklimde de yetişebileceklerini öğrenmiş oldum.

Düellodan kaçmış olmak kariyerime bir ihanet miydi? Yoksa geleceğe ümitle bakıp, hayal kurabilmem için bir fırsat mıydı? Sicim gibi yağmaya başlayan yağmur, beni kapalı bir yer arayışına sokmuştu. Tam da o sırada yanından geçmekte olduğum nümayiş alanı yeşil tentelerle kaplanmıştı. Tentelerin üzerindeki kelebek desenleri, beni içerisine girdiğim an farklı bir dünyaya iteceği konusunda uyarsa da ben farkında olamıyordum.

Bu bölümde bana kelime desteği veren isimler;

Yiğit Zeytun, Gökhan Has, Bahar Has, Seda Badem, Safahan Başara, Mücahit Dağ, Sercan Öngen, Nergiz Şener, Ezgi Karataş, Müberra Can, Senem Şimşek, Bircan Çataltepe, Vecihe Esma Mıdıroğlu.

Spotify üzerinden dinlemek için tıklayınız.

Önceki Podcastlerimi okumak için tıklayınız.

Youtube’dan dinlemek için tıklayınız.

Diğer yazılarımı okumak için tıklayınız.

Sezon 2 Bölüm 2 Sezon 2 Bölüm 2 Sezon 2 Bölüm 2 Sezon 2 Bölüm 2 Sezon 2 Bölüm 2 Sezon 2 Bölüm 2


Kendi İçine Yazar sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir