İçsel Bulantılar
Önceden beğenilsin diye yazıyordum. Sonra görülsün diye yazmaya başladım. Daha sonraları dokunsun dedim. Bana dokunduğu gibi başkalarına da dokunsun istedim. En son yıkıldım. Yıkıldığım yere oturdum. Oturduğum yerden okunsun dedim. Kendime sadece bunu dedim. Ben yıkıldığımı sanar iken devam ediyormuş her şey. Şimdiyse yalnızca içimden atmak için yazıyorum. Hiçbir eylemim yerine gelmemişken durmadan başka bir yere atlıyorum. Daldan dala dolaşırken buluyorum kendimi. Yetiyor diyorum. Sonuçta yetinmeyi biliyorum, diyorum kendime. Her şey tastamam, bitti işte kaybettim dediğim zaman kötülük ayağa kalkıp pataklamaya devam ediyor. Söylemem gerek, yazarak içimden atacaksam bunu kendime söylemem gerek.

Onlar gibi oluyorsun.. Farkın yok onlardan. Nankörsün sen. Kötülük hücrelerini ilmek ilmek dokumaya başlamış bile. Bundan korunmak adına hareket ettiğini düşünüyorsun. İleriye doğru attığın bir adım yok. Hep geriye hep geçmişe. İntikamlarını düşünüyorsun, gecelerini düşünüyorsun. Yalnızlaştığın her anı defalarca sahnede oynuyorsun. Seyircin olmayınca iyice çılgına dönüyorsun. Affettim diyorsun ama affedebildiğin bir şey yok. Senin, kendine saygın yok! Farkına vardım diyorsun, farkında bile değilsin. Farkına varmadığın şey seni öldürüyor. Seni, hayatında bir köşeye bile sıkıştıramayan, düğümleri her zaman kopartan insanlar seni öldürüyor.
İnsanların evinde, “bunu atamam, bu lazım olabilir ama şunun anısı vardı” diye biriktirdiği her çöpü kendi hayatında tutuyorsun. Hastalık bu. Her çöp hastalık. Çöpçü müsün sen? Neden her şeyi biriktiriyorsun? Neden kırılacak köşesi yapmışsın kendine, neden? Atmaya kıyamadığın şey seni hasta ediyor. Çöpün bundan haberi yok, farkında değil misin? Çöpün orada olduğundan haberi yok. Sen onu ait olduğu yere attığında da olmayacak. Olsaydı zaten çöp olmazdı.
Hâlâ farkına nasıl varamazsın, seni durduk yere yıkan şeylerin nasıl hâlâ farkına varamazsın? Geminde yer yok, farkındasın. Gemin çöplerle dolu. Bu yüzden limana sabitlenmiş duruyorsun. Cezalar üstüne üstüne geliyor. O kadar süredir limandasın ki cezalar artık art arda durmadan seni batıracak şekilde geliyor. Sen ise düştüğün yerden dahi kalkmaya tenezzül etmiyorsun. Alışmışsın oraya, ben çöpleri temizleyeyim, onlar kirletsin. “Zorunda mıyım” diye kendine sormuyorsun. Onları buna sen alıştırmışsın. Farkında değilsin, farkına varman gerek ama nasıl olacak bilmiyorsun. Yattığın yerde şarkılara saplanmışsın, seni bu bataklıktan çıkarmaya geldim. Neden geldim biliyor musun? Bilemezsin, sen farkına varmak değil düştüğün bataklıkta iyice batıp kaybolmak istiyorsun. Çünkü dayak arsızı olmuşsun. Nasıl mı?
Hani şarkıda diyor ya “ruhum yorgun ve bezmiş düşman sayısından” işte düşman mı yoksa dost mu, dostlar düşman mı veya düşmanlar dost mu? Bu belirsizliğin içinde kaybolan ruhun, aklını kuytu bir köşeye çekmiş, tabiri caizse eşek sudan gelinceye kadar dövüyor.
İçsel Bulantılar yazımı beğendiyseniz yeni yazılarımı okumak için tıklayınız.
İçsel Bulantılar yazısının öne çıkan resim Piyapong Saydaung tarafından Pixabay‘a yüklendi.
İçsel Bulantılar
